DEVLETİN TANINMASI

Beyza Bayrakçı

DEVLETİN TANINMASI

 

  • DEVLETİN TANINMASI

    Devletlerin tanınmasında öncelikli olarak iki kuram vardır. Birisi ‘’constructive’’ inşacı ve ‘’declaratory’’ açıklayıcı bildiri niteliğinde tanıma şekilleridir. İlk olan kuramda yeni bir devletin hukuki, yasal bir varlık olduğu yaratılırken ikinci kuramda ise zaten var olan bir kavrama isim verme, yeni bir altyapıyı oluşturmaktansa var olanın statüsünü değiştirme anlamındadır.

  • Constructive Theory (İnşacı Kuram)

    Bu teoriye göre uluslararası toplumda devleti toplumun eşit bir üyesi olarak kabul ettiren unsur, bağımsızlık için izlediği yol değil de diğer devletlerin uluslararası toplumda o devleti tanımalarından geçtiğini savunmaktadır. Bu kuram yaratıcı iradeyi uluslararası topluma mal ettiği için yeni devlet ancak diğer devletlerin iradesi ve izniyle uluslararası topluma katılabilir. İnşacı kuramı doğrulayan örnekler mevcut olduğu gibi bu kuramda tanıma olmadan önce devlet yoktur, diğer devletlerin tanımasıyla devletler oluşur. I. Dünya Savaşının ardından Doğu ve Orta Avrupa da ülkelerin oluşumu örnek verilse bile bu ülkeler uluslararası toplum tarafından inşa edilmiş gözükmekle birlikte inşacı kuramın önerileri genellikle abartılıdır. Tanınmama durumunun hukuki boşluk yaratacağını savunmakta ve karşılıklı ilişkileri imkansız kılacağını iddia etmektedir. Birbirini tanımayan ülkeler arasında diplomatik ilişkilerin gerçekleştiği ne kadar inşacı kuram tarafından reddedilse bile Arap ülkeleri ve İsrail bu duruma örnek olarak gösterilebilir. İsrail’in Ürdün ve Mısır dışında tanıdığı Arap ülkeleri yoktur. Ama bu karşılıklı tanımama durumunda her iki tarafın da devlet olma statüsünü yitirdiğini söylemek mantıksız olur. İnşacı kuramın devletin olması için koyduğu şartlar ne kadar abartılı olsa dahi bir devletin tanınması kuruluş aşamasına olumlu katkı yapmaktadır.
    Uluslararası tanıma, yeni kurulmuş ve varlığını güç koşullarda oluşturmuş bir devletin devamlılığı açısından o devlete çok büyük yardımları olacaktır. Yeni oluşan yapı kendini tehdit altında hissediyorsa ve devletin oluştuğu şartlar yoruma açık durumdaysa o devleti bir veya birkaç devletin tanıması diğer devletlere de örnek olacağından dolayı tanıma kararı bir ‘’devlet yaratıcı’’ hal alabilmektedir. Bu duruma bir örnek de Avrupa Topluluğu üyeleri tarafından dağılmak üzere olan Yugoslavya hakkında hukuki öneriler hazırlamak hedefiyle 1991 yılında Badinter Tahkim komisyonu tanınma sürecinde tanınan yapıya belirli sorumluluklar yüklendiğini ve belirli haklar verildiğini ve böylelikle tanınan yapının devletleştiğini öne sürmüştür. Kuruluş zamanında tanınmayan devletlerin de bu durumdan olumsuz bir pay alacakları bellidir. Örnek olarak Nijeryadan 1967 yılında ayrılan Biafra Cumhuriyetini sadece 5 ülke tanımış ve böylelikle varlığını sadece 3 yıl sürdürebilmiştir.

  • Declaratory Theory (Açıklayıcı Kuram)

    Bir oluşumun hukuki varlığının onu başka devletlerin tanımasıyla değil de iç dinamikler tarafından yaratıldığı düşüncesindedir. Uluslararası tanımanın sadece bu durumu onaylayan bir bildiri niteliğinde olduğunu savunan bu kuram, günümüz politik şartlarına daha uygundur. Pozitivist geleneğin bir ürünü olan bu teori temelini devlet egemenliğinin üstünlüğünden almaktadır. Bu teoriye göre asıl yaratıcı unsur devletin kendisi ve o an içinde bulunduğu koşullardır, devlet önce bağlı olduğu koşullar dahilinde oluşur sonrasında ise tanınır bu yüzden teoriye göre devletin oluşması uluslararası sistem değildir. Uluslararası arenada kabul gören devletin varlığının tanınmasından önce geldiğidir. 1948 yılında Bogota da toplanan OAS (Organisation of American State – Amerika Devletler Örgütü) üyesi ülkeler ’’Devletin siyasi varlığı, diğer devletler tarafından tanınmasından tamamen bağımsızdır, tanınmadan önce bile bir devletin egemenliğini ve bağımsızlığını koruma hakkı vardır.’’ diye ifade edilen madde devletlerin tanınmasında diğer devletlerin hangi kurama daha yakın olduklarının bir kanıtıdır.

  • Lauterpacht Kuramı

    Çağımızın en ünlü hukukçularından, eski Uluslararası Hukuk Komisyonu üyesi ve Uluslararası Adalet Divanı yargıcı olan Hersech Lauterpacht’ın asıl amacı tanıma sürecini politik yönden ayırıp, onu sadece yasal bir prosedür haline getirmekti. Lauterpacht’a göre uluslararası mekanizmalara göre belirlene bazı şartları yeni kurulan devletlerin yerine getirmesiyle beraber bu yeni devletleri tanımak ‘’zorunlu’’ olmalıydı. Bu teorinin uygulanması halinde devletler kolektif olarak tanınacak veya tanınmayacaktı. Bu tanıma süreci günümüz uygulamaları bakımından çelişmektedir. Bu görüş tanıyıp tanımama sürecinin öznellik halini ortadan kaldırmaktadır. Badinter Tahkim Komisyonu 1991 senesinde ‘’Tanıma sürecinin sadece tanıyan ülkenin takdiriyle gerçekleşebileceğini’’ belirterek tanıma durumunun öznel, isteğe bağlı durumunu tekrar vurgulamıştır.

  • Tanınmayan Devletin Durumu

    Yeni kurulan devletlerin bağımsızlıklarını uluslararası sistemde yer alan egemen devletlerin tanıma işlemi hukuken tek taraflı bir işlemdir. Aynı zamanda bu devletlerin tanınmaması halinde yeni kurulan devletlerin borç ve haklardan mahrum kalacağı söylenebilmektedir. Tanınmayan devlet uluslararası antlaşmalarda taraf olamayacağı gibi aynı zamanda uluslararası örgütlere gözlemcilik ve üyelik görevlerini yapamayacaklardır. Yeni kurulan devletler tanınmadıkları halde konsolosluk ve elçilik açarak temsil hakkına veya kabul etmek imkanlarına erişemeyecektir.

  • Tanınmama (Non-Recognition)

    Buradaki tanımama terimi bir ülkeyi veya devleti tanımamaktan ziyade kanunsuz yollarla oluştuğu düşünülen bir oluşumu tanımama anlamına gelmektedir. Bu tanımama ilkesi genellikle işgaller için kullanılır. Yasadışı durumlardan yasal sonuçlar ortaya çıkmaz (ex injuria jus non eritur) teriminden dayanak alan bu görüş kanuni olarak yasadışı yollardan hiçbir kazancın tanınmadığını savunur. ABD Japonyanın Mançura’yı işgalini 1928 yılında imzalanan Kellogg-Briand Paktı gerekçesiyle yasadışı ilan etmiştir.
    Uluslararası hukuk dinamik bir ortamdır ve temelini devletlerin çokluğundan almaktadır. BM üye sayısı 1945 yılında 49 iken günümüzde 193 e çıkmıştır. Balkanlar ve Kafkasya da ki sınırların genel olarak değişmesi ve SSCB’nin dağılması bu duruma etken olmuştur. Kafkasya bölgesinde Dağlık-Karabağ Abhazya ve Güney Osetya bağımsızlıklarını ilan etmiş olmasına rağmen uluslararası kamuoyu tanımamış olmasına rağmen Rusya tarafından tanınmaları, tanıma merciinin açık politik yapısını ortaya tekrar koymuştur.

  • Tanınan Devletlerin Hukuki Durumu

    Yeni oluşan bir devletin uluslararası kamuoyunda kabul görmesi o devlete birtakım hak ve sorumluluklar yüklemektedir. Diğer bir deyişle yeni tanınan devlet diğer devletlerle eşit statüde olabilme hakkını kendilerinde bulabilecekler ve diplomatik temsil hakkı elde edebileceklerdir. Yeni tanınan devlet onu tanıyan devletler ile olan ikili ilişkilerinde mütekabiliyete bağlı olarak kendi iç hukuk düzenlerine saygı duyulmasını isteyebilir. Bunun yanında vatandaşların yargı kararları ile pasaport ve şahsi kararlarının korunmasını hak ve yetkisini talep edebilir. Bunun sonucunda yeni kurulan devletin vatandaşlarına diğer devlet, kamusal özgürlüklerden eşit ilkesi çerçevesinde istifade edebilmesi yasaların koyduğu dokunulmazlık ve ayrıcalıklardan yararlanma hakkını sağlayabilmektedirler.

  • Günümüz Uygulamaları

    Tanımanın çoğunlukla ortada olan bir durumun ilanı çerçevesine gerçekleştiğini görsek de tanıma unsurunun politik ve ideolojik bir silah haline geldiği gözler önündedir. Örnek vermek gerekirse ABD’nin Çin Halk Cumhuriyetini şart ve koşullardan ayrı bir şekilde reddetmesi yerinde bir örnek olur.
    ABD ve Birleşik Krallığın yeni bir devleti tanıma için ortaya bazı şartlar sunmuştur. Sırasıyla; belirli bir toprak parçası üzerinde etkin kontrol, organize bir hükümet ve karşılıklı ilişkileri yürütmek için istek ve kabiliyet şartlarını koymuştur. Bu iki ülke açıklamalarının son maddesine ‘’diğer faktörler de göz önüne alınacaktır’’ söz öbeğini ekleyerek kendilerine hareket serbestisi tanımışlardır. Bu diğer faktörlerin insan hakları olduğu söylenmektedir.
    Avrupa Ekonomik Topluluğunun Yugoslavya’nın dağılması sırasında yayımladıkları üyelerine yol gösterici rehberde insan haklarına dair yeni koşulları bulabiliriz. Üye ülkeler, tanınma adayı olan yeni Balkan ülkelerini ancak insan hakları ve azınlıklara tanınan haklar konusundaki uygulamalarından tatmin olduktan sonra tanıyabileceklerdi. İnsan haklarındaki bu hassasiyete rağmen tanıma hareketi çok farklı şekilde vuku bulup politik amaçlarla yapılmıştır. 1192 yılında Hırvatistan AB üyesi ülkeler tarafından tanındığında insan hakları ve azınlıklara tanınan haklar konusunda yetersiz kalmakta ve AB üyelerinin tanıma koşullarını karşılamamaktaydı. Hırvatistan’ın tanınmış olması sürecin politik yapısını ve tanıma koşullarının gevşekliğini gözler önüne sermektedir. Çıkarlar neredeyse her seferinde, hukuk ilkelerine baskın çıkmaktadır.

    CAŞIN, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları, 1. Baskı, İstanbul, Yeditepe Üniversitesi Yayınevi, 2019, s.445-451

 

Share on
Bir cevap yazın